Cemal Uşşak İlahiyatçı-Yazar,
  • Ölüm Tarihi 25/08/2016
  • Öldüğü Yer Hollanda
  • Ölüm Sebebi Sürgünde, kanser ve üzüntü
  • Defin Tarihi ,

ÖZGEÇMİŞ

Cemal Uşşak Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın son başkanıydı. Vakıf 15 Temmuz KHK’larıyla kapatıldı. Türkiye’deki cadı avından Avrupa’ya sığınan Cemal Uşşak, kanser tedavisi gördüğü yurtdışında vefat etti. Cemal Uşşak, gazeteci, yazar ve entellektüel bir isim olarak kültürler ve dinlerarası diyalog, Abant Platformu organizasyonları, Kürt meselesi ve Türkiye siyaset ve düşünce hayatına dair uzun yıllar çalışmalar yürüttü.

ERDOĞAN’IN ARKADAŞI, HAFIZ VE ENTELEKTÜEL

Cemal Uşşak, cadı avı talimatlarını veren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İmam Hatip’ten sınıf arkadaşıydı. Bursa’da Kur’an hafızlığı yapmış, daha sonra İstanbul İmam Hatip’in başarılı öğrencilerinden biri olmuştu. Daha sonra İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirdi. Amatör olarak ilgilendiği basın yayın dünyası ise ona yeni kapılar açtı.  TRT, Samanyolu TV, Köprü, Zafer dergileri, Yeni Asya, Yeni Nesil, Zaman ve Bugün gazetelerinde ve basın yayın kuruluşlarında uzun yıllar yazarlık yaptı. Radyo ve televizyonculuk alanında da birikimlerini Türkiye ile paylaştı. Cemal Uşşak, en son Kürt meselesinin çözümüne dair oluşturulan Akil Adamlar Danışma Kurulu’nun İç Anadolu grup sözcüsü olarak Türkiye gündemine gelmişti. Demokrasinin ve birlikte yaşama kültürünün Türkiye’de yaygınlaşması için ömrünü adayan birikimli bir entelektüeldi. Hakkında çıkarılan tutuklama ve arama kararları nedeniyle yurtdışından Türkiye’ye dönemiyordu. En son yakalandığı kanser hastalığına yenik düştü ve gurbette hayatını kaybetti.

Uşşak, kişisel Twitter hesabından şu mesajı paylaşmıştı: “Sebepler planı’nda son günlerimi yaşıyorum. Her şey Rabbimin ekstra lütuflarına bağlı. Dostlardan helallik rica ediyorum.”  Uşşak’ın, avukatları aracılığıyla “İzin verin geleyim, ülkemde öleyim” mesajını gönderdiği, ancak yetkili kişilerin “Sakın gelme, tutuklarız, son nefesini zindanlarda verirsin” cevabını verdiği ortaya çıkmıştı.

AKİL ADAMLARIN SÖZCÜSÜ

1953’te Bursa’da dünyaya gelen Cemal Uşşak, eğitim hayatının ve yaşamının büyük kısmı İstanbul’da geçirdi. 1977 yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun oldu. Mezuniyet sonrası, öğrencilik yıllarında amatör olarak ilgilendiği basın-yayın dünyasına, profesyonel olarak girdi. Muhabirlikten editörlüğe; köşe yazarlığından yöneticiliğe değişik sahalarda görev yaptı. 1979-1980 yılları arasında TRT Genel Müdürlük Danışmanı olarak çalıştı. Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sağlayacak olan Kürt meselesiyle ilgili açılımların yapıldığı çözüm sürecinde Akil Adamlar Danışma Heyeti’nde İçanadolu Bölgesi Grup sözcülüğü görevini yürüttü.

DEMOKRASİ VE BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ…

Demokrasi ve birlikte yaşama kültürü, İslam ve demokrasi merkezli yazı ve fikirleri Köprü, Zafer dergileri; Yeni Asya, Yeni Nesil, Zaman ve Bugün gazetelerinde Rotahaber internet sitesinde yayınlandı. Uşşak, Türkiye’de adını dinlerarası diyalog ve Abant Toplantılarıyla duyuran Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda 1995’te Başkan Yardımcısı olarak görev yapmaya başladı. Uşşak, ayrıca 1995 yılına kadar yönetici ve programcı olarak çalıştığı Moral FM radyosunda, Cuma ve Cumartesi akşamları yayınlanmakta olan Panaroma programında Haluk İmamoğlu, Ömer Faruk Uysal ve Safa Mürsel’le birlikte Türkiye ve Dünya gündemine ilişkin olan fikirlerini paylaştığı bir radyo programı yapıyordu.

‘TUTUKSUZ YARGILANMAK VE TÜRKİYE’DE ÖLMEK İSTİYORUM’
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la İmam Hatip Lisesi’nden sınıf arkadaşı olan Uşşak’la Erdoğan’ın dostlukları uzun yıllara dayanıyordu. Çözüm Süreci’nde oluşturulan Akil İnsanlar Heyeti’nin üyesi olan Cemal Uşşak, 17-25 Aralık sürecinden sonra Hizmet Hareketi’ne yönelik başlatılan operasyonlarda hedef insanlardan biri oldu. Yurtdışında pankreas kanseri tedavisi gören Cemal Uşak, son röportajında tedavisine Türkiye’de devam etmek için çok sevdiği vatanına dönmesinin önüne engel çıkarılmasından oldukça mahsun olduğunu söylemişti. Uşşak, ‘Tutuksuz yargılanmak ve Türkiye’de ölmek istiyorum’ arzusunu devletin üst kademesine iletmelerini rica etmiş. Ancak çok azı geri dönmüştü. Bazı dostları Uşak’a ‘Sakın gelme gelirsen tutuklanır, son günlerini zindanda geçirirsin.’ demişti.

ERDOĞAN’LAR GİZLİ GİZLİ SAĞLIK DURUMUNU SORMUŞ
Uşşak, hastalığı ve gurbet yaşadığı günlerde iktidar çevresindeki yakın dostlarından çok azının kendidini aradığını anlatmıştı. Annesi Emine Hanımla birlikte arayan Bilal Erdoğan’ın, geçmiş olsun dileklerini iletip, ‘amca’ dediği Cemal Uşşak’ın halini hatırını sorduğu da basına yansımıştı. Bilal Erdoğan’ın zaman zaman müşterek dostlarına hastalığını sorup, bilgi aldığını belirten Cemal Uşşak, ‘İçlerinde en vefalılarından biri o oldu.’ demişti. Uşak’ın yaşadıklarını Yeni Hayat gazetesi yazarı Nazif Apak köşesine taşımıştı.

Apak’ın Yeni Hayat’ta “Ülkemde öleyim -Gelirsen tutuklarız” başlığıyla yayımlanan (14 Temmuz 2016) yazısı şöyleydi:

“Çocuk yaşta hafızlık yapmış biri o. Bursa İnegöl’de başlayan Kur’an yolculuğu İstanbul’da devam etmiş. Tayyip Erdoğan’la yolları burada kesişmiş.
İmam Hatip’te beraber aynı sınıfta okumuşlar. Erdoğan siyaset yolunu seçmiş kendine; o ise Risale-i Nur’u tanımış, Üstat Bediüzzaman’ın açtığı şehrahtan yürümüş.

Sonraki yıllarda da hep görüşmüşler. Nasıl görüşmesinler ki! Çocukları, Bilal’in arkadaşı, ailece tanışıyorlar. Birkaç sene önce ‘çözüm süreci’ denip bir güzergâh çizildiğinde Erdoğan’ın aklına geliyor ‘Onu da akil insanlar arasına alalım.’ diyor. Hakikaten akil adam. Sadece akil değil, abid, zahid, mazbut bir insan. Erdoğan ona çoğu kez ‘Ağabey’ derdi bir zamanlar. Her girdiği meclise dostluk taşıyan, huzur bahşeden bilge bir kişi o.
Cemal Uşak’tan bahsettiğimi bu ülkenin insan sarrafları hemen anlamıştır. Hemen her kesimin bildiği, tanıdığı, sempati duyduğu birisi Cemal Uşak. Ne var ki o (diğer pek çok insan gibi) terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyor. Hayatında bir kerecik olsun insanları incitmemiş bir aydına ‘terörist’ yaftasını vurmaya cüret ettiler. Toplumsal barış ve kültürlerarası diyaloga ömrünü feda etmiş bir kişiye/kişilere terörist diyenler, ya terörizmin anlamını bilmiyor; yahut yalan makinesi haline getirdikleri medya ve hukuk mekanizmasını acımasızca, gaddarca kullanıyor.

Cemal Uşak, birkaç seneden beri kanserle mücadele ediyor. Bu acı haber ilk duyulduğunda herkes telefona sarıldı; kimi hastaneye koştu, kimi mesaj gönderdi. O, ‘İman tevhidi, tevhit teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni (iki cihan mutluluğunu) gerektirir’ diyen Üstad’ından almıştı hikmet dersini ve hastalığa da ölüme de hazırdı. Kendisini teselli etmek için arayanları hep o teselli etti. Her zamanki sıcak sesi, uhuvvet dolu yaklaşımı dostlarına moral kaynağı oldu.

Bilal de aradı ‘Cemal abi’sini. Üzüntü dolu sesinde mazinin saygı dolu hatıraları vardı. Onu bir tek eski sınıf arkadaşı aramadı. Dersane krizi çıktığında ‘Cemal Abi, Cemaat ile aramızdaki münasebetleri düzeltelim.’ diyen kişi, artık ‘Cemaat’e yapılan iftiraları kamuoyu önünde dile getiriyor, nefret dolu sözlerle koca bir kitlenin tamamını imha etmeye yönelik hukuksuz işlemleri alkışlıyordu.

O öfke ve öfkenin yol açtığı haksızlıktan Cemal Abi de payını almıştı. Kanserle boğuşurken ‘geçmiş olsun’ demeyi çok görmek bir yana; Cemal Bey hakkında dava açılmıştı. İleri düzeyde kanser hastası haline gelen ve sürekli tedavi mecburiyeti altında bulunan o güzel insan hakkında ‘terör örgütü üyeliği’ suçlaması ile yakalama kararı çıkartıldı. Bir şaki gibi takip edilmeye, adreslere baskın yapılmaya başlandı.

Ve gün geliyor, gözyaşları içinde ülkesini terk ediyordu. Tedavisi yarım kalmış, kemoterapi esnasında zayıflamış, bağışıklık sistemi çökecek hale gelmişti. Dosyasında ele avuca gelen bir şey yoktu; tıpkı diğer dosyalar gibi. Somut bir suç da bulunmuyordu; tıpkı binlerce insanın başına geldiği gibi. Kin ve nefret hukuku esir almış, zulüm adalet külahını başına takmıştı.

Cemal Bey’in yurt dışına çıkmasını ‘kaçtı’ diye ağzına sakız yapanlar oldu; halbuki herkes biliyordu ki sağcısından solcusuna, dindarından dinsizine kadar bu ülkenin gerçek hikayesi sürgün aydınlar tarihidir.

Gurbette hastalık ilerledikçe daüssıla dayanılmaz bir hal aldı Cemal Bey için. Haber gönderdi avukatlarıyla. Ziyaretler yapıldı, avukatlar aracılığıyla. Cemal Bey’in şu mesajı iletildi herkese: ‘İzin verin geleyim, ülkemde öleyim.’ Etkili yetkili kişiler ‘Sakın gelme, tutuklarız, son nefesini zindanlarda verirsin.’ dediler.

Emir büyük yerdendi. Vefanın bittiği yerdendi; yani dostluğun nefrete esir düştüğü yerden, hukukun askıya alındığı yerden, zulmün adalet postuna büründüğü yerdendi. Acı bir tebessümle karşıladı Cemal Bey o amansız zulmü…

Asla unutulmasın ki bir gün bu ülkenin gaddarlık-mekkarlık tarihi yazılacak. ‘Cemal Abi’ o tarihin unutulmaz sayfalarından birinde yerini alacak. Ve bugünün mağrurları o gün utancından ne yapacağını bilemeyecek…”

Cemal Uşşak kendisine yönelik terör suçlamasına yine gazeteci yazar arkadaşı Hasan Cemal’e gönderdiği mektup ile şöyle cevaplamıştı:

Cemal Uşak’tan mektup var: ‘Terör örgütü üyesi’ imişim!

12 Eylül darbe dönemi hariç, muhalefete ve eleştiriye bu kadar tahammülsüz bir iktidarı hatırlamıyorum

Sevgili meslektaşım ve dostum Cemal Uşak’tan mektup var. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı olan Cemal Uşak bir süredir aranıyor. Hakkındaki suçlamaya gelince:

Silahlı terör örgütü üyeliği.

Hakkında, ‘Fethullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması” ana soruşturması kapsamında yakalama kararı çıkartılmış durumda.

Bana yazdığı mektubu aynen köşeme alıyorum.

*  *  *

“Sayın Cumhurbaşkanı, eski dostumuz bir muhalefet kıpırtısına bile niye tahammül edemiyor? 12 Eylül dönemi hariç, muhalefete ve eleştiriye bu kadar tahammülsüz bir iktidarı hatırlamıyorum”

Sevgili Hasan Cemal;

İçinde bulunduğum durum ve memleket ahvali üzerine kıymetli vaktini alarak birkaç kelâm ile hasbihal etmek isterim.

Sizin de pekiyi bildiğiniz gibi; en hafif ifâdesi ile ülkemiz bir Akıl Tutulması döneminden geçiyor.

Hatırlarsanız;

Zatınız da, bendeniz de ve birçok (farklı kesimlerden) kalem ve kelâm erbabı;

İlk iki iktidar döneminde;

Avrupa Birliği reformlarını hararetle savunup ülkemize aktaran…

Ülkenin tüm vatandaşlarını Kürdüyle-Türküyle, Alevisiyle-Sünnisiyle, Müslimiyle-Gayrimüslimi’yle herkesi kucaklayan…

İnsan hakları ve özgürlükler altında atılımlar yapan…

O AKP iktidarını gönülden desteklemiştik.

Sizi bilmiyorum ama ben o dönemle ilgili yazıp konuştuklarımdan dolayı hiç de pişman değilim.

Ne olduysa, AKP iktidarı, vesâyeti yendiğine kani olduğu 2010 yılından itibâren oldu.

Artık, İstanbul İl Başkanı’nın aleni ifâdesiyle, inşâ döneminde “birlikte oldukları” liberallere ve başkalarına ihtiyaçları yoktu. Memleket yönetimine dâir her şeyi bilen onlardı(!) Kimsenin aklına da ihtiyaçları yoktu.

Bugün uluslararası arenada maruz kaldığımız hezimetin ve içeride olup bitenlerin bence dayandığı hâlet-i rûhiye işte bu aşırı ÖZGÜVEN’dir.

‘Fethullahçı Terör Örgütü’ iddialarına ilişkin soruşturma sürecinde 29 Mayıs 2015’te el konan Bank Asya; 24 Ekim 1996’da ‘Asya Finans’ adıyla kuruldu. Açılışı; dönemin İstanbul Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, Devlet bakanları Rıza Akçalı, Abdullah Gül ve Fethullah Gülen birlikte yapmışlardı (soldan sağa)

Maalesef; Türkiye’nin dışarıdan görünen manzarası şudur:

Düzen vermeye kalktığımız ama her teşebbüsümüzde hezimetle karşılaştığımız otoriter Ortadoğu ülkelerine erişmeye (!) “birkaç gömlek”lik mesâfe kaldı.

Siz benden iyi biliyorsunuz ki; başta Can Dündar, Erdem Gül, Hidayet Karaca, Mehmet Baransu ve hepsinin adını anamadığım için kusura bakmamalarını dilediğim birçok meslektaşımız (30’dan fazla olduğu söyleniyor) parmaklıklar arkasındadır.

Birçok meslektaşımız ve vatandaşımız Cumhurbaşkanına  ‘hakaret’ten yargılanıyor.

Bendeniz; bir Cumhurbaşkanı hakkında bunca hakaret davası açıldığını hatırlamıyorum.

Eğer bu davâlar gerçekten ‘hakaret’e dayalı ise sormak gerekmiyor mu, bu kadar insan Cumhurbaşkanına niye hakaret ediyor diye…

Değilse de, sâdece demokratik eleştiriler ise Sayın Cumhurbaşkanı, eski dostumuz en küçük bir muhalefet kıpırtısına niye tahammül edemiyor?

Malumunuz olduğu üzere, iktidar her rejimde var. Meşru ve gerçekçi muhalefet ise sâdece demokrasilerde var.

Merhum Bediüzzaman Said Nursî’nin deyimiyle, “meşrû muhalefet” ise “muvâzene-i adâlet’tir.”

Eskiden ağır-aksak, kör-topal da yürüse bir hukuk devletimiz vardı.

Son beş yılda, başta Anayasa olmak üzere; AB normlarına ve uluslararası yasalara aykırı bir KANUN DEVLETİ’miz oldu.

Şimdi ona da aldırış eden yok.

Sizler gibi dostlarımın mâlumu olduğu üzere, iki seneye yakındır kanser tedâvisi görüyorum.

Hakkımdaki yakalama kararını işittiğimde de; tedâvimin bir devamı olarak yurt dışında bulunuyordum.

“Terör örgütü üyesi” imişim.

Tıpkı Can Dündar ve diğerleri gibi.

Sizin de, benim de elimizde kalemden, dilimizde kelâmdan başka bir şey yok.

Ancak, parmaklıklar arkasında bulunan meslektaşlarımızın da, bendenizin de önemli bir suçu(!) var:

Bir nebze muhalif olmak.

İki yıla yakın bir süredir devam eden kanser tedavim sırasında ölüm denilen o kaçınılmaz gerçeğe defalarca yaklaştığımı hissettim.

Asıl endişem, kendimden öteye ülkemin maruz kaldığı hazin durumdur.

Yaşım itibariyle; 1965 yılından bu yana siyasi hayâtımızda olup bitenleri ve iktidarların tavırlarını pek iyi hatırlarım.

12 Eylül darbe dönemi hariç, muhalefete ve eleştiriye bu kadar tahammülsüz bir iktidarı hatırlamıyorum.

Sizin, benden iyi bildiğiniz Kürt Sorunu’nun bugün geldiğimiz noktaya evrilmesinde; bence Kürtlerin tarihte bilmem kaçıncı defa aldatılmış oldukları duygusunu yaşamalarının önemli etkisi vardır.

2013 Nevruz’unda, Diyarbakır’da, Öcalan’ın  Silahlara Veda anlamında okunabilecek mesajının 1,5 milyonluk kitlede nasıl yankılandığını gözlerime gördüm; kulaklarımla işittim.

Kim ne derse desin;  Kürtlerin “kahir ekseriyeti” barış ve huzur istiyor.

Aradan 2 yıl geçti.

Her gün şehid haberleri ve “etkisiz hale getirilmiş” terörist sayıları dolduruyor TV ekranlarını.

Ve Kürtler, kendilerine vadedilenlerin bir kenara atılması ile “KANDIRILMIŞ” hissediyor.

Sadece Kürtler mi?

Karadeniz kökenli bir babadan ve bir Türkmen Ana’dan doğan bendeniz kendimi KANDIRILMIŞ hissediyorum.

Bu AKP; 2002’den 2010 yılına kadar sizin de, benim de destek verdiğim AKP değil.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı yasaklı döneminde, kendisi için söylediği “Bu şarkı böyle bitmez!” sözünü biraz değiştirmek gerek:

“Bu şarkı böyle bitmemeliydi!”

Ülkemizi bıraktığı durum; bir iktidar uğruna değer miydi?

Selam sevgi,

Cemal Uşak,

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı

 

ESERLERİ: Peygamber Hasreti (1983), Fazilet Kervanı (1985), Başarının Yolları (1986), Peygamber Yolu (1988), Sahabiler Ansiklopedisi (1989, müşterek), Kur’ân-ı Kerîm Meâli (1989, müşterek), Dünyada Din Devlet İlişkileri (2002).

KAYNAKLAR:

https://t24.com.tr/yazarlar/hasan-cemal/cemal-usaktan-mektup-var-teror-orgutu-uyesi-imisim,13674

http://www.shaber3.com/web-tv/birakin-ulkemde-oleyim-diyen-cemal-ussak-gurbette-hakka-yurudu-20315-video-haberi/

CEMAL UŞAK VEFAT ETTİ

Copyright © 2021 Tenkil Museum