KHK ile öğretmenlikten ihraç edilen babası 4 yıldır tutuklu olan Bahadır Odabaşı, psikolojisinin bozulması nedeniyle 10. kattaki evlerinden atlayarak intihar etti.
Tutuklu baba Nurettin Odabaşı, oğlunun cenazesine elleri kelepçeli şekilde getirildi. Öğretmenlikten KHK ile atılan babası Nurettin Odabaşı 4 yıldır FETÖ soruşturmaları kapsamından cezaevinde olan 16 yaşındaki Bahadır Odabaşı gece saatlerinde yaşadığı apartmanın boşluğundan atlayarak intihar etti.
Diyarbakır’da yayın yapan Tigris Haber internet sitesinin haberine göre, Elazığ Cezaevi’ndeki babasının durumundan dolayı psikolojisi bozulan Bahadır Odabaşı, dün gece “dışarı çıkıyorum” diye evden ayrıldı. Sabaha kadar haber alınamayan 16 yaşındaki Bahadır Odabaşı’nın, sabah saatlerinde apartman boşluğunda cenazesi bulundu.
Sitenin kamera kayıtlarına göre, Bahadır Odabaşı, evden çıkmadı, “evden çıkıyorum” dediği saatlerde yaşadığı apartmanın 10’uncu katından apartman boşluğuna atlayarak intihar etti. İntihar eden gencin annesinin de KHK ile kamudan ihraç edildiği, daha sonra görevine döndüğü öğrenildi.
16 yaşındaki gencin cenazesine babası Nurettin Odabaşı elleri kelepçeli şekilde katıldı.
Diyarbakır’da yaşadıkları 10 katlı apartmanın boşluğundan atlayarak intihar eden 16 yaşındaki Bahadır Odabaşı’nın amcası Osman Odabaşı, yeğeninin müzikle ilgilenen, söz yazan, aile içinde hep birlikte olduklarında şen, tek başına kaldığında ise sessiz bir çocuk olduğunu söyledi.
Kronos‘a konuşan Osman Odabaşı, Bahadır’ın o dönemdeki ruh haline ve olayın yaşandığı akşama ilişkin şu bilgileri aktarıyor:
Bahadır, annesi ve kardeşleriyle birlikte babasının görüş gününde.
“Bahadır son iki üç aydır eve geç gelmeye başlamış, akşam 21.00-22.00 gibi ancak dönüyormuş. Aslında hiç böyle yapmayan bir çocuk. Bütün yaz tatillerini birlikte geçirsek de Diyarbakır’dayken de sürekli telefonla görüşüyorduk. O akşam dedesi biraz nasihat ediyor, annesi biraz söyleniyor. ‘Oğlum artık böyle olmaz, dışarısı tekin değil, başına bir şey gelmesin, bundan sonra eve vakitlice gel’ diye tembihliyorlar. Babamla, yani dedesiyle de iyi anlaşırlar. O da, ‘Bak oğlum eve akşam erken gel, yemeğimizi yiyelim, namazımızı kılalım, ben de senin derslerine yardımcı olurum,’ diyor: Güngörmüş adamdır babam. Mekke’de imamlık yaptı, 1990’larda emekli oldu, o günden sonra hep çocuklarının yanında. Annem de 2014’te vefat edince bütün dünyası bizdik. Ama çocuğun o günlerdeki ruh hali sanıyorum konuşulanları kabullenemiyor. Kendisinin çok olmasa da arkadaşları olduğunu biliyoruz. Zannediyorum, yeni arkadaşlar da edinmiş. ‘Benim yaşımda birinin bu vakitte gelmesi çok mu geç, bakın giderim bir daha hiç gelmem’ diyerek kapıdan çıkıyor. Babam ve yengem, ‘Fazla üzerine varmayalım, birazdan gelir’ diye düşünüyorlar.”
O GECE EVE GELMEYİNCE…
Bahadır’ın oturdukları sitenin 10. katındaki kapıyı vurup çıktığı saatlerde apartman görevlisi bir ses duyuyor. Işıkları açıyor, oraya bakıyor, buraya bakıyor, binanın etrafını dolanıyor bir şey göremiyor. Binanın geniş merdivenlerinden dışarıya açılan küçük pencereyi fark edip kapatıyor.
Bahadır eve gelmeyince bütün aile tedirgin oluyor. Sürekli görüştükleri bir arkadaşının numarası var, onun da telefonu kapalı. Daha önce birkaç kez arkadaşlarında kaldığı için, ‘yine onlarda kalmıştır, kızgın olduğu için bizi de aramamıştır’ diye düşünüyorlar.
Sabah olunca binanın güvenlik görevlisi ikinci kattan çıkılan kapalı alanın bir yerinden kan damladığını görüyor. Hemen akşam açık olarak gördüğü pencere aklına geliyor, bir de bakıyor ki çocuk yerde yatıyor. Hemen aileye haber veriliyor, olayın duyurulmasıyla savcı geliyor.
Savcı, “Başınız sağ olsun, yapacak bir şey yok” diyor. Sonra “Hızlıca tutanağı hazırlıyorlar. Doktorlar kan örnekleri alıyor, temiz… Adli Tıp’a bile götürülmüyor. Yazısı yazılıyor ve bize sevkini yapıyorlar…”
Bahadır’ın dedesi, babası Nurettin Odabaşı ve amcası Osman Odabaşı.
HAYALİ YURT DIŞINDA OKUMAKTI
Bahadır’ı aile içinde en iyi tanıyan isim olan amca Osman Odabaşı, “O çok sakin ve kendi dünyasında yaşayan bir çocuktu” diyerek yeğenini şöyle anlatıyor:
“Son birkaç yıl olduğu gibi bu yaz tatilini de bizim yanımızda geçirdi. Son yaz rap müziği sözleri yazmaya başlamıştı. Ben tır şoförü olduğum için çok ülke geziyordum, ‘Amca bana yardımcı ol, şu yurt dışı deneyimlerinden ben de yararlanayım’ diyordu. Onu da yurt dışına götürmemi, oralarda kendisine yeni fırsatlar bulabileceğimizi söylüyordu sürekli. ‘Ufkum açılır, ufkum değişir amca’ diyordu… En son 8 Ocak’ta görüştük. ‘Amca yazı yine sizinle geçireceğim, okul biter bitmez yanındayım, burada çok daralıyorum’ diyordu. Arkadaş çevresi yoktu çok fazla.”
Bahadır’ın KHK’lı ailesinin yaşadıkları karşısında ezildiğini düşünüyor Osman Odabaşı. “İşte biriyle tanışıyorum, anne babanız dedikleri zaman cevap veremiyorum,” dediğini aktarıyor: “Siz de bilirsiniz ki büyümekte olan dalın üzerine düşen damla bile onu büker. Çocuk kendisine uygun olumlu bir zemin bulamayınca demek ki sıkıldı. Daha çok internette vakit harcamaya başladı. Asla asi, agresif bir çocuk değildi, olanlardan bu çıkarılmasın. Ama babanın tutukluluk durumu çocuğu yüzde yüz etkiliyor. Annesi de ihraçtı zaten, yeni iade edildi görevine. Kolay değildi onun için…”
BABASIYLA, KARDEŞLERİYLE ARASI İYİYDİ
Bahadır’ın ve kardeşlerinin babalarıyla ilişkilerine değinen Osman Odabaşı, “İlişkileri çok iyiydi. Bahadır son iki görüşe gidememişti. En son yılbaşında babasını ziyaret etmişti. Saçını biraz uzattığı için, ‘Babamın yüzüne nasıl bakarım, belki babam saçlarımın uzun olmasını sevmez’ diyordu. Babası onu hep bir pehlivan gibi görüyordu. Hepimizin arasındaki ilişkiler çok iyidir. Mesela babam 70 yaşında hâlâ torunlarıyla güreş tutar. 10 yaşında oğlum var, cenaze akşamı ‘Gel dede bilek güreşi yapalım’ diyordu, o kadar insanın içinde” diye anlatıyor.
MÜZİKLE İLGİLENİYORDU
Çocukların baskı görmediğini söyleyen Odabaşı, yine de yoğun iş temposundan dolayı çocuklara yeteri kadar vakit ayrılamadığını ve yargılamalar, cezaevleri gibi süreçlerin psikolojilerini olumsuz etkilediğini belirtiyor:
“Bahadır’ın umut vaat eden bir genç olarak ileride bir müzik grubu kurabileceğini veya söz yazarlığı yapabileceğini görüyordum. Müziğe çok ilgisi vardı. Elinde kalem sürekli bir şeyler yazıyordu. Yazdıklarını da birçok kişiye göndermeye çalışıyordu. Yazdığı şeylerin çoğu daha çok günümüzü özetleyen mizaha dayalı şeylerdi. Kendisini, babasını, ailesini ve bizleri özetleyen şeyler yazardı. Öyle buhran içeren yazılar değildi. Herkes ile uyum sağlayabilecek bir karakteri vardı. Mesela babam sabah namazını cemaat ile kılmayı çok sever. Sabah namazını cemaatle kıl, bir dönüm arsa bağışlasın sana, öyle özetleyeyim. Harçlığı bitince bana ‘Amca eğer sabah uyursam beni uyandır sabah dedemle namaz kılmam lazım’ derdi. Böyle bir yaşamımız vardı bizim. Bizimle beraber şen şakrak bir çocuktu ama kendi halindeyken sessiz sakin biriydi.”
Bir yıl önce hayatına son veren 16 yaşındaki Bahadır yaşasaydı 2 gün sonra 17 yaşında olacaktı. Oğlunun cenazesine elleri kelepçeli katılan KHK’lı öğretmen Nurettin Odabaşı 6 yıl hapis yattıktan sonra tahliye oldu; yaşadıklarını ve Bahadır’ı Kronos’a anlattı: Baba figürü çekilince hayatında neler koptu, bilemiyoruz.
Bahadır 16 yaşındaydı. Tam 1 yıl önce, 13 Ocak 2022 akşamı 21.00 civarlarında annesiyle tartışıp evden çıktı ve Diyarbakır’da yaşadıkları apartmanın 10. katından kendini bırakarak hayatına son verdi. Onu ertesi sabah, yani bir yıl önce bugün en küçük kardeşi yerde yatarken gördü. Babası Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen bir öğretmendi ve tutukluydu.
Bahadır’ın ölümünden sonra babasının cenazeye kelepçeli getirilmesi vicdanları yaraladı. 6 yıl 9 gün hapis yatan ve 4 Eylül 2022’de tahliye edilen baba Nurettin Odabaşı ile Bahadır’ı konuştuk.
Odabaşı, Bahadır’ın vefat ettiğinde üzerinde kendisinin siyah renkli, çizgili tişörtünün olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Yaşadığımız acının izahı, tarifi yok. Cenazeye gelirken rica etmeme rağmen kelepçe taktıklarında kendimi tutamadım. Büyük kızım ‘Baba bana Bahadır’ı getir’ diyor hep. Bahadırımız var, kalbimizde, her yerde yaşıyor. Biliyoruz ki Allah aldı onu ama bir gün kavuşacağız.” İki çocuğu ve eşiyle yeni bir hayata kurmaya çalışan Nurettin Odabaşı, yaşadıklarını Kronos’a anlattı.
ALLAH ORADA OLMAMIZI İSTİHDAM BUYURDU ‘AMENNA’ DEDİK
Geçmiş olsun, 6 yıl 9 gün sonra tahliye oldunuz. Artık özgürsünüz… İçeride belki eza cefa yok ama özgürlüğün ne demek olduğunu çok iyi anlıyorsunuz. Adli suçtan müebbet yiyen biri şöyle demişti, “Rahat olmak istiyorsanız dışarıyı unutun.” Çoluk çocuk olduğu için unutamıyorsunuz tabi. Değil 6 yıl, 9 gün bile çok. İstediğin zaman ailenle birlikte olmak, istediğin yere gidip gelmek çok kıymetli. İsyan etmedik tabi, Allah orada olmamızı istihdam buyurdu, amenna dedik.
Nerelisiniz, nerede doğup büyüdünüz?
Ordu Ünye Söylemezköy doğumluyum. İlkokulu orada okudum. Azerbaycan’da edebiyatı bitirdim, yüksek lisans yaptım, hapisteyken de ilahiyat okudum. Bizi biz yapan değerlerin başında babam vardı. Ben imam hatip mezunuyum ama imam hatipten Kuran-ı Kerim ve namaz adına bir şey öğrenmedim, hepsini babamdan öğrendik. İnandığı değerleri yaşardı, bize de bunu öğütlerdi. Dört erkek kardeşiz. Ben üçüncüyüm. Annem de çok çalışkan bir Karadeniz kadınıydı. Bize sorumluluk almayı öğreten odur. Bir sofrada yer, bir sofrada kalkardık.
İmam Hatip’i bitirdikten sonra ne yaptınız?
İmam hatip okurken Milli Görüş Vakfı’nı yurtlarında kaldım. Bitirdikten sonra Azerbaycan Bakü Devlet Üniversitesi’nde edebiyat öğretmenliği okudum. 2000’de mezun olduktan sonra 2008’e kadar kolejlerde Türkçe öğretmeni olarak çalıştım. 13 yılım orada geçti.
Bahadır Bakü’de mi doğdu?
Evet, 16 Ocak 2006’da Bakü’de doğdu. 13 Ocak 2022’de vefat etti. Doğum günüyle arada üç gün var. 2008-2014 arasında Burdur’da kolejde çalıştım. Orada da Burak dünyaya geldi. 2004’te Zeynep, 2006’da Bahadır.
Ben hep kolejde öğretmenlik yaptım. Eşim evlendikten 11 yıl sonra formasyon aldı, sınava girdi. İmam hatip lisesine Arapça öğretmeni olarak atandığı için Burdur’dan Diyarbakır’a geldik. 2014 yılıydı. Ben yine Diyarbakır’da kolejde, eşim de MEB’de çalışıyordu. 2014’de Selahaddin Eyyübi Üniversitesi açılmıştı, orada çalışırken 15 Temmuz hadisesi oldu.
Ne zaman tutuklandınız?
Ben 26 Ağustos 2016’da gözaltına alındım. O gün cumaydı. Bahadır ve Burak ile birlikte cumaya gitmiştik. Evden bir telefon gelince ben eşimle ilgili bir problem var sandım. Benden önce eşimi sendikaya üye olduğu için açığa almışlardı. Beni almaya gelmişler. 8 ay Diyarbakır’daki cezaevinde kaldım. Daha sonra 6 yıl 9 ayını Elazığ Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde kaldım.
Size 9 yıl 4 ay ceza vermişlerdi. Bu cezayı neye istinaden verdiler?
2011 yılında bir kez B.K. adlı kişiyle niye görüştün dediler. Ben mi aradım o mu beni aradı, hiçbir bilgi yok. Bank Asya var, çocuğun okulu var. Zaten öğretmenim maaş o bankaya yatırılıyor. Evime gelme sebepleri çok garipti. Beni almaya gelenler, Burdur’daki Alpaslan Koleji’nin spor kulübüne üye olmak ve ByLock kullanmak dediler. Bana hiçbir zaman spor kulübünü sormadılar. Ben ByLock’u hakikaten bilmiyordum. Yargıtay kararında “Her ne kadar ByLock kullandığı tespit edilemese de öbürleri uygundur” mealinde cümleler vardı. Terör suçlarında da “kast” olması gerekiyormuş, iddianamemde kast olarak “Nurettin Odabaşı Adana’da durdurulan MİT tırları olayını biliyor, oradaki silahlı unsurlarında bunlara ait olduğunu bile isteye burada kalmaya devam etmiştir.” diye yazdılar. Benim kastım buymuş.
İlk savunma verirken SEGBİS’le Diyarbakır’dan Burdur’a bağlandık. Bana isim ver dediler. Burdur’da en az 4-5 valinin velisi oldum, işte kaymakam, milli eğitim müdürü, sendika başkanı başkanı benim velimdir dedim. Bunlar bilmiyorsa ben nasıl bilebilirim, bana çocuğunu teslim ederler mi dedim. Tutanağa isimlerin hiçbirini yazmadılar. Burdur eşrafının bilmediklerini ben nasıl bilebilirim diye geçirmişlerdi. Sonra bana ait olmayan bir numaradan yapılan 4 retweet nedeniyle Cumhurbaşkanı’na hakaret davası açtılar, olayın doğrusu anlatabilmek için 6 mahkeme geçirdim. Bana ait olmayan tweet nedeniyle 1,5 yıl ceza verdiler, hükmün açıklanmasını geriye bıraktılar.
Bahadır’ın sizinle çok güzel bir bağ kurduğu belliydi, onu nasıl yetiştirdiniz?
Öğretmen olmanın artısı. İnsanlarla ilgilenmeyi çocukluğumdan beri severim. Çocuklarımla da hep beraberdim. Nereye gitsem Bahadır’ı da yanımda götürürdüm, beni hiç rahatsız etmezdi. Kahvaltıya benden önce kalkar hazırlık yapardı, kendi işlerini kendisi yapardı, ödevlerini çok iyi yapardı. Benim bile yatağımı düzeltirdi. Bir duruşu vardı. Bahadır’ın başına bir şey geldiyse duruşundan geldi. Kendine toz kondurtmazdı, babasına laf söyletmezdi. Bana karşı aşırı bir hüsnü zan-ı vardı. Vefat ettiğinde üzerinde benim tişörtüm varmış. Eşim en son fotoğrafını gösterdi, uzun kollu siyah çizgili tişörtüm… Görüşlere de onlarla gelirdi, arkasında Nurettin yazan formalarımı giyerdi.
BABA FİĞÜRÜ ÇEKİLİNCE KAYATINDA NELER KOPTU BİLEMİYORUZ
Tutuklandığınızda Bahadır bir boşluğa düştü mü?
E tabi etkilendi. Onların eğitimleriyle ben ilgileniyordum. Kocaman bir bölüm çöktü. Benden sonra 4 ev değiştirdiler. Eşim bir ev taşıyamazken bunlarla uğraşmaya başladı, çocukların istekleri derken zor bir hayat yaşadılar. Çocukların her anlamda yuvası dağıldı. Bahadır’ın hayatında ciddi bir baba figürü vardı, o ortadan çekilince artık hayatında neler koptuğunu bilemiyoruz.
Leman Dergisi, bir hafta içinde intihar eden 20 yaşındaki tıp fakültesi öğrencisi Enes Kara ve Bahadır Odabaşı’nı 19 Ocak 2022’de sayfalarına taşımıştı.
Görüşlerde nasıldı?
En büyük problem o zaten, görüşlerde herkes birbirine sus konuşma. Beni üzmemek için bir şey demezlerdi. Bahadır hep, ‘Ne yaptı da babamı tutukladılar, sigara bile içmiyordu” diye soruyormuş eşime. Bunu bir türlü oturtamıyordu. Bahadır bir de benim çalıştığım okula çok gelip gittiği için ne yaptığımı görüyordu. Programlara, geziye, pikniğe götürüyorum. ‘Babam namaz kılıyordu, bize de namaz öğretiyordu, suçu neydi?’ Sürekli bunları sorguluyordu. Bunu bir türlü çözemiyordu. Akışına bırakmasak biz de çözemiyoruz ki…
Ergenliğin getirdiği sıkıntılar da vardı. Siz beni anlamıyorsunuz demeye başlamıştı. Pandemi sürecinde saçını uzatmıştı. Okulda ‘Senin saçın uzun gelme, hijyen filan’ diye uyarıda bulunmuşlar. Zaten ayakları sağlam yere basmıyor, canı sıkkın, baba içeride, annem beni anlamıyor, babam yok konuşamıyorum, okula gidiyor saçını kes diyorlar, böyle bir ortamdaydı… Taşınma süreçlerinin sıkıntılarını da çok yaşadılar, yuvası da bozulmuş oldu. Öğretmen ortamı yok, arkadaş ortamı yok, başında baba yok.
Diğer çocuklarınız nasıl etkilendi?
Nurettin Odabaşı: “Tahliye olduğum gün çekildik bu fotoğrafı. Bana pasta yaptırmışlar. Kızımın eli neden öyle duruyor biliyor musunuz, Bahadır var orada, ona elini atmış. Duygusu böyle kızımın.” 18 yaşındaki kızım hala depresyonda. Ben yokken Bahadır’la her şeyi paylaşmışlar, onunla dertleşmişler. Geçen gün ‘Bana Bahadır’ı geri getir baba’ dedi. Şu anda psikiyatra götürüyorum. Sırdaşı, ortağı, her şeyiydi, bir anda gidince koptu. Bahadır’da da baba büyük bir figürdü, bir anda gidince koptu. Bunun izahı yok, tamiri yok.
MÜDÜR ‘CENAZENİZ VAR’ DEYİNCE ‘BAHADIR MI’ DİYE SORDUM
Cezaevinde size haber gelince o an ne düşündünüz, ne hissettiniz? Öğleden sonra 4 gibi müdür çağırıyorlar dediler. Müdürün odası kalabalıktı, bir sağlık sorunu olursa diye hepsi gelmişti. Zor nasıl söylenir diye söze başladı müdür bey, cenazeniz var hocam deyince, ben Bahadır mı diye sordum. Bekliyor muydun dediler. İnsan o an çöküp kalıyor tabi. Kendinizi düşünemiyorsunuz, Zeynep ne yapıyor, annesi ne yapıyor diye düşünmeye başlıyorsunuz. Herkesi arama hakkı verdiler. Sağolsunlar o konuda yardımcı oldular. Onu arıyorum konuşamıyor, bunu arıyorum, herkesin boğazına düğümleniyor. Eşime ilk “Sakın emanetine sahip çıkamadım deme, kalbinden geçirme, sakın böyle bir şey düşünme” dedim.
‘EŞİM, ÇOCUKLARIM VAR KELEPÇE TAKMAYIN’ DEDİM AMA…
Cenazeye yetişebilmek için Elazığ’dan Ordu’ya kaç saat yolculuk yaptınız? Sabah 6’da yola çıktık, ikinci vaktinde cenazeye yetiştim. PCR testleri, paranın gelmesi vs. yollar tıkalı ikindiye yetiştik.
Arabada sürekli kelepçeli miydiniz?
Kelepçeli biniyorsunuz, 5 asker, iki şoför var. Özel bir kabin var, ortada gitmiyorsunuz. Akkuş’tan aşağı inmeye başlayınca görevliler ‘Hocam bir şey ye’ dediler. Yemeyeceğim dedim ama ısrarla ye dediler. O zaman yemek yerken kelepçeleri açtılar. Eve 10-15 km kalmıştı. Arabadan inme vakti geldi. Bizim ev zaten camiye çok yakın. İnerken kelepçe taktılar. Üç kere takmamalarını söyledim ama… Eşim, çocuklarım, teyzelerim, herkes orada. Son 15-20 km açık geldim, indirirken taktılar. Merdivenden inerken o görüntü ortaya çıkmış. Abdest alırken açtılar, cenaze defnederken de vurmadılar.
Üzerinde babasının siyah tişörtü olan Bahadır’ın ölmeden önce çekilen son fotoğrafı.
Videoda bir ağlama sesi vardı, o size mi ait, başkasına mı? Size ait olmadığı, yazılanların abartıldığı hatta yalan olduğu iddia edildi.
Bana ait. Çok dolmuştum. Kelepçelenmek beni çok ezdi. Yolda giderken tabi bir an önce varmak istiyorum ama bir yandan da sen nereye gidiyorsun, neye acele ediyorsun diyorum, yolda doluyorsunuz, üzerine de kelepçe olayı gelince ben ağlamaya başladım. Teyzelerim annemden dolayı bana çok düşkündü. Eşim orada, kızım gözüme bakıyor, kızım beni hiç kelepçeli görmemişti. Köydeki herkes bizi hoca diye bilir, hep beraber yıllarca teravihleri kılardık. Demişler ki bunlara da bunu mu yapıyorlar. Duygular patlıyor tabi. Herkesin gözü üzerinizde. Tarifi olmayan bir acıydı, o cenazeye katılmak için dünyada neyim var neyim yok verirdim, oh yetiştik diyorsunuz, o acıyı yaşamak isteyişim beni şaşırttı aslında. Öyle garip duygular
BAHADIR’I DEFNETTİK, TAZİYELERİ KABUL ETMEME İZİN VERMEDİLER
Cami imamı çekim yapılmamasıyla ilgili uyarıda bulunuyorlardı videoda. Kendisi mi söyledi yoksa görevliler mi uyardı?
Çekim yapılmasın diye uyarıda bulunmuşlar sanırım. Eşimi, abimi, uyarmışlar, çekim olmasın, olursa geri götürürüz diye. Arabadan inince herkes bana doğru yönelince askerlerden biri üzerime atlıyor. O an fark etmedim. O gün oğlumu defnettik, eve geldik, evde biraz taziyeleri kabul etmeme izin verdiler, sonra kelepçeyi vurup Ünye Cezaevine götürdüler. İkinci gün tekrar taziyeye geri getirdiler. İki gece Ünye’de kaldım. Evde kalmadım.
TAZİYELERİ KÜÇÜK BİR ODADA KABUL ETTİM, KAPIDA SİLAHLI ASKERLER VARDI
Taziyede sizi nerede tuttular, tek başına mıydınız, yoksa ailenizle birlikte mi? Küçük bir oda içerisindeydim. İçeride 3, dışarıda 4-5 silahlı asker vardı. Eşimin yanımda kalmasına izin verdiler. Görüşmek isteyenler gelip gidiyordu, sınırlama yapmadılar ama kendi kontrollerindeydi. Cenazede Kuran okudum, dua okudum, askerler de ‘Hoca bizi ağlattın’ dediler.
Oradan ayrılıp Elazığ’a geri döndüğünüzde ne hissettiniz?
Hiçbiri izah edilecek duygular değil. Oğlum toprakta, eşim orada, kızım öyle, Burak başka türlü. Aklınız bir yerde fikriniz başka bir yerde. Hep onları düşünüyorsunuz. Tabi bir de acaba olay nasıl oldu, süreç nasıl gelişti, bu fikirler beyninizi kemiriyor.
OĞLUMUN CENAZESİNİ BİR ARKADAŞIM YIKAMIŞ
Bahadır’ı apartman görevlisi bulmuş sanırım, onunla konuştunuz mu? Bahadır’ı kapıcı değil, kardeşi Burak görüyor. 13 Ocak akşamı 21.00 civarlarında annesi biraz kızıyor. Sen niye internet kafedesin diye eve getiriyor. Anne olarak uyarıda bulunuyor. Bahadır da sinirlenip çıkıyor. 21.30 civarı. Annesi anahtarını paspasın altına koyuyor, biraz sonra gelir diye. Sabah Burak görmüş abisini. Otopsi raporlarını istedim, cezaevine gönderdiler, inceledim, acaba bir ilaç, yabancı madde mi var diye merak ediyordum. Öyle bir durum yoktu. Oğlumun cenazesini bir arkadaşım yıkamış. ‘Sol omzu çıkmış, iki kemiği kırılmış, avucunun içi de parçalanmıştı’ dedi.
Bahadır Odabaşı’nı cenazesi, Ünye’nin Söylemezköyü’ne defnedildi.
KIZIM ‘BABA BAHADIRIMIZ’I GERİ GETİR’ DEDİ, ‘BİR GÜN KAVUŞACAĞIZ’ DEDİM
Son olarak KHK’lı ailelere neler söylemek isterseniz?
Çocuklarımızla teşrik-i mesaiyi fazla yapmamız lazım. Onlardan bir şeyleri saklamanın manası yok. Sakladığınız zaman sır dünyası gibi kendi içinde bir şeyler kuruyorlar. Edebine, usulüne uygun bir şekilde, meseleleri onların anlayacağı dilde anlatılması lazım. Sorunu bizden öğrenmesi lazım, başkasından değil. O zaten biliyor, çaktırmasa da biliyor, içinde yaşıyor. Eşim geçen gün ‘Burak’ın elinden tableti alamadık, alalım’ dedi. O tabletin yerini biz doldurursak sorun kalmaz, dedim. Geçen gün kızımla birlikte bir fırının köşesinde oturup çay içtik, kızım selfie yapmış. ‘Babamla en lezzetli anımız buydu’ demiş annesine… ‘Bana Bahadır’ı getir’ diyen kızıma sürekli gerçeğimizi, hakikatimizi söylüyorum. “Bahadırımız var, kalbimizde, her yerde yaşıyor. Biliyoruz ki Allah aldı onu ama bir gün kavuşacağız.”